bugün

entry'ler (222)

ju5t wed

Prens William'ın kullandığı Aston Martin Convertible'ın plakası.
http://www.cbsnews.com/vi...25C2%25A0Video%253A+US%29

nick altı sadece tek sayfa olan yazar

o'ymuş.
http://www.uludagsozluk.c...k-sayfa-olan-yazar/benim/

sınıfça hamile kalmak

(bkz: yerli mal haftası)

füze kalkanı

bizim basın esnafının konuyu yeterince araştırmayacağı, araştırsa da milletin umrunda olmayacağı, bu nedenle işin başa düşmesi nedeniyle bir işgüzarlık yapıp, düğme ile ilgili iki satır yazayım dedim.

türkiye'ye yerleştirilmesi planlanan kalkanın kısa menzili balistik füzelere karşı olanı, pac-3 yani yeni nesil karadan havaya patriot füzeleri olacak. pac-3 bataryası; bir subay, bir yardımcısı ve bir radar uzmanı tarafından kontrol ediliyor. basitçe şöyle çalışıyor:

1- pac-3 bataryasında bulunan radar sistemi (bkz: an/mpq-65), bir balistik füze algılıyor. radar, füzenin hızını, yüksekliğini, davranışını belirliyor. toplanan veriler, sisteme önceden tanımlanan tehdit unsurlarını içeriyorsa; balistik füze operatör ekranında "hedef" olarak belirleniyor.
2- operasyondan sorumlu subay, operasyon kontrol istasyonunda (bkz: an/msq-104) bu verileri inceliyor, tehdit oluşturduğuna karar verirse, yardımcısına emir veriyor. yardımcısı "düğmeye" basıyor, rampanın durumunu "operate"den, "standby"a alıyor. bu maskülen konuya yabancılık hissetmemeleri açısından sözlük kızlarına selam ederek şöyle izah edeyim: trafik ışığı kırmızıdan sarıya dönüyor.
3- bu aşamadan sonrası tamamen sistemin yazılımı ile ilgili. yazılım birkaç saniye içerisinde hedefi vuracak en uygun iki füzeyi belirliyor. bu iki füzeyi 4,2 saniye aralıkla ateşliyor.
4- ateşlenen füze, hedefin konumunu takip ederek, bilgileri füzenin ucunda bulunan radar algılayıcılara gönderiyor. füze bünyesindeki motorlar, füze doğrultusunu hedefe yönlendiriyor ve hedef vuruluyor.
5- ikinci füze, kimyasal başlık ve benzeri kalıntıları vurarak operasyonu tamamlıyor.

operasyonla ilgili kıssadan hisseler:
* pac-3, potansiyel tehditler için önceden programlanıyor. yani radar, adı konulmasa da "önceden tanımlanan düşman" ülke topraklarındaki füze hareketini tarıyor.
* düğme, üç kişinin elinde, bir kişinin iki dudağının arasında. bu subay önceden tehditlere karşı bilgi almadıysa, telefonu kaldırıp bir yerlere danışacak zamanı yok. bu subay türk de olsa böyle, başka bir nato ülkesinin subayı da olsa böyle.

gelelim adı konulmamış düşmana:
* türkiye politik bir manevra yaparak, düşmanın kim olduğunu açıkca söyletmedi. avrupa'yı korumak maksadıyla türkiye'ye kurulan bir füze kalkanı, burnunu yunan adalarına çevirmeyeceğine göre, geriye kala kala yeni canciğer dostumuz iran kalıyor.

şimdi sorular:
* iran, saate 5.500 km hızla uçan şahab füzelerini "gadanallah" diye küffara sallayınca, türkiye'deki pac-3 bataryasının ekranında "ahanda şahab" yazacak mı?
* yazarsa, düğmeye basacak subayın tavrı ne olacak?
* bu durumda, düğmeye basma sorumluluğu, iran'la canciğerkuzusarması olan türkiye'nin mi olmalı?

40 gün içinde en az 100 kez istiğfar duası okumak

endonezya'daki islamcı refah ve adalet partisi (partinin adına: bkz) üyesi 50 yaşındaki arifinto'ya, şeriat konseyi tarafından verilen cezanın bir parçası. diğer parça, 30 gün içinde hatim indirmek.

peki ne yapmış sayın vekilim?
açmış tablet pc'yi, vermiş mikiyi vermiş mikiyi.

görüntülerimizi izliyoruz.
(bkz: http://www18.gazetevatan....t=18709&page_number=1)

indirim oranı

ticaretteki en karmaşık kavramlardan biridir. özellikle geriye dönük hesaplamaları sırasında hata yaygındır. örneğin:

liste fiyatı üzerinden %20 indirimle 80 liraya satılan bir malın liste fiyatı:
80 x 1,20 = 96 lira olarak hesaplanır. yanlıştır. doğrusu:
80 / 0,80 = 100 lira'dır.

çünkü, liste fiyatı 100 lira olan bir malın %20 indirimli fiyatı:
100 x 0,80 = 80 lira'dır.

indirim oranının daha basit gibi görünen ancak daha karmaşık bir yüzü daha vardır. şöyle ki:

bir malın liste fiyatı 100 lira olsun. bu malı satıcıdan %30 indirimle aldığımızda seviniriz.
çünkü 30 lira kâr etmiş oluruz. bizim 30 lira kâr ettiğimiz bir satışta, satıcının en az bizim kadar kâr etmesi beklenmelidir.
bu durumda, satıcının üreticiden alış fiyatı:

100 - (30+30) = 40 lira'dır.

üretici kârının, satıcı ve son kullanıcının kârından az olmasını beklemek doğru olmaz.
en az onlar kadar olduğu varsayımıyla, bu malın maliyeti (ara nakliye gibi giderler hariç):

100 - (30+30+30) = 10 lira olacaktır.

bu durumda, maliyeti 10 lira olan bir malı 70 lira'ya aldık diye sevindiğimiz için asıl mal biz oluruz. elbette bu durum, tüm mal ve hizmetler için geçerli değildir. ancak, liste fiyatı üzerinden %15'den fazla indirim yapılan ürünleri alırken, daha doğrusu yapılan indirime sevinirken iki kez düşünmek gerekir.

migros ta kanguruya kesene bereket demek

hamamdaki tellağa demek varken gereksiz.

waco katliamı

bu olayla ilgili, bu kadar okuduysanız; bunu da izlemek isteyeceksiniz:
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=8sbzs3zbihk)

ayrıca:
(bkz: http://www.waco93.com/)
(bkz: http://www.youtube.com/wa...p;list=PLC614BE8F203F77E5)

waco katliamı

1993'ün nisan ayına gelindiğinde fbi, haftalık maliyeti bir milyon dolar'a yaklaşan bu kuşatmaya son vermeye karar verir. dönemin ve abd tarihinin ilk kadın adalet bakanı janet reno'ya koresh'in 'içerideki bebekleri dövdüğü ve çocuklara cinsel tacizde bulunduğu' söylenir. fbi daha sonra böyle bir kanıtı olmadığını açıklayacaktır, ancak iş işten geçmiştir. clinton ve reno'dan gereken izinler çoktan alınmıştır.

19 nisan 1993'te onlarca zırhlı araç ve personel, yüzlerce göz yaşartıcı bomba ile binaya saldırılır. fbi, saldırı sırasında sadece gaz kullanma niyetindedir. tarikat, zırhlı araçlara ateş açmaya başlayınca gazın ve zırhlı araçların miktarı artar. atılan gaz miktarı o kadar fazladır ki, binada yangın çıkar. fbi, yangınların tarikat tarafından çıkarıldığını savunur. 6 saat süren gazlı saldırı sonucu hiçbir tarikat üyesi dışarı çıkmayınca, zırhlı araçlar binaları yıkmaya başlar. tüm bu saldırılar sırasında, sadece dokuz tarikat üyesi dışarı çıkar. içeride kalanlar feci şekilde can verir.

gün sonunda, 25'i çocuk toplam 75 tarikat üyesi hayatını kaybetmiştir.

yapılan otopsilerde, bazı kadın ve çocukların kafataslarında kırıklar olduğu görülür. zırhlı araçların yıktığı duvarlar üzerlerine yıkılmıştır. bazıları gazdan zehirlenmiş, bazıları yanmıştır.

bazı çocukların göğüslerinde açılan tek bir kurşun yarasıyla öldükleri anlaşılmıştır. bu ölümlerle ilgili, kurtulan tarikat üyelerinden biri olan clyde doyle şunları söylemiştir:

"bir insanın başka bir insanın acısını, özellikle de gazdan zehirlenen ve yanmakta olan bir çocuğun ızıdırabını sona erdirmek için öldürmesinin nedenini anlayabiliyorum. bu durum, tarikatla ilgili söylenen 'toplu intihar' iddialarını daha anlamlı kılıyor. bunu söyleyenler, yanmanın ne demek olduğunu bilmiyor"

waco katliamı

atf'nin aldığı bu büyük darbeden sonra, fbi operasyonun komutasını devralır ve kadın ve çocuklarla birlikte yaklaşık 75 kişiden oluşan koresh ve müritlerinin etrafını:

* 1 adet britten-norman defender izleme uçağı,
* 1 adet fairchild c-26 metroliner izleme uçağı,
* 2 adet uh-1 helikopter,
* 2 adet m1a1 abrams tank,
* 10 adet m3 bradley zırhlı personel taşıyıcı,
* 5 adet m728 zırhlı paletli istihkâm aracı,
* 1 adet m88 zırhlı paletli tank kurtarıcı
* ingiliz ordusu'na bağlı sas komandoları (koresh'in evindeki ingiliz vatandaşları nedeniyle),
* 10 adet özel kuvvetler personeli,
* abd kara kuvvetleri'ne bağlı danışman subaylar,
* yüzlerce federal ajan

ile sarar. fbi, sadece koresh'le telefonda pazarlık yapması için 25 ajan görevlendirir. koresh, bir yandan fbi ile pazarlıklara, diğer yandan gazete ve televizyonlarla röportaja devam eder.

pazarlıklar sonucu, koresh bazı çocukları serbest bırakır. fbi'ın eve gönderdiği kamerayla, tarikat üyeleri bazı çekimler yapar. koresh, kameraya "karılarını ve çocuklarını" tanıtır, içerideki herkesin kendi isteğiyle orada bulunduğunu, kimsenin esir olmadığını söyler ve kamerayı fbi'a geri gönderir. fbi, görüntüleri izler ve bunun kamuoyuyla paylaşılmasının, koresh'e büyük bir sempati kazandıracağını düşünüp vazgeçer.

koresh'in binadan kendiliğinden ayrılacağını düşünen fbi, bu röportajlardan birinde, koresh'in "tanrı bana 'binayı terk etme, bekle' dedi" açıklamasıyla kendine gelir. kuşatma süresince, fbi uzmanlarca uyarılır. zira kuşatılanlar, kıyamet gününe inanan insanlardır. aralarından biri de isa'nın ikinci kez dünyaya gelmiş hâlidir. fbi, biryandan keskin nişancılarını devreye sokmayı düşünürken, diğer bir yandan da tarikat üyelerinin topluca intihara kalkışmalarından çekinir.

waco katliamı

mahşerin dört atlısı (bkz: the four horsemen), yeni ahit'te adları geçen, kıyamet gününde ortaya çıkacaklarına inanılan 4 atlıdır. incil yazarlarından yuhanna'nın patmos adası'nda gördüğü bir hayalden çıkmıştır. yeni ahit'in vahiy (esinlenme) bölümü, 6:7-8:

"kuzu dördüncü mührü açınca, "gel!" diyen dördüncü yaratığın sesini işittim. bakınca soluk renkli bir at gördüm. ata binmiş olanın adı ölüm'dü. ölüler diyarı onun ardınca geliyordu. bunlara kılıçla, kıtlıkla, vebayla ve yeryüzünün vahşi hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi."

***

7 mart 1993, carmel dağı, waco, teksas.

david koresh: bu ölüm ve cehennem, bir insan mı? isa, dördüncü mühürü açınca neyi ortaya çıkarıyordu?
fbi ajanı: soluk.. soluk renkli bir at üzerinde bir atlı.
david koresh: adı neydi?
fbi ajanı: ölüm
david koresh: peki, koresh ne demek biliyor musun?
fbi ajanı: devam et
david koresh: ölüm...

waco katliamı

şimdi bir tarikat düşünün:

* 1950'li yıllarda mürit toplamaya başlasın.
* waco, teksas'ta bir tepeye kilise kursun ve bu kilise çevresinde yayılmaya başlasın.
* kilisenin kurulduğu tepeye eski ahit'teki bir dağın (bkz: carmel) adını versin.
* 1959 yılında, tarikat liderinin karısı "çok kısa bir zaman sonra isa mesih yeniden dünyaya gelecek" desin.
* müritler satsın savsın, tepeye yerleşip isa mesih'in gelişini beklesin.
* isa mesih gelmeyince, tarikat yönetimi el değiştirsin. yeni lider lois roden, kendi çocuğunun (bkz: george roden) ileride tarikatı yönetemeyeceğini düşününce, kilisede gitar çalıp şarkı söyleyen vernon howell adlı genci tarikatın başına geçirmeye kalksın.
* bunu duyan george roden, vernon howell ve yandaşlarını carmel dağı'ndan kovsun.
* bununla da kalmasın, ölen annesinin cenazesini mezardan çıkarıp; vernon howell'a, tarikata olan bağlılığını göstermek için meydan okusun.
* vernon howell, polise şiyakette bulunsun. polis şikayetini belgelemesini istesin. howell yanına silahlı adamlarını alıp, carmel dağı'na ceset fotografı çekmeye çıksın. çıkarken polise yakalansın.
* bu arada, wayman dale adair adlı bir tarikat üyesi george roden'e "ben mesih'im" desin. roden, "sen misin bunu diyen" diyip adair'in kafasını baltayla parçalasın.
* roden, tımarhaneye kapatılsın.
* vernon howell, para biriktirip carmel dağı'nın mülkiyetini satın alsın.
* 1992'de ups kargo görevlisi, şerifi arayıp; tarikata gönderilen bir pakedin nakliye sırasında açıldığını, içinde silahlar ve el bombaları olduğunu söylesin.
* tarikatın adı branch davidian, liderinin adı mahkeme kararıyla david koresh olsun.

filmini çekseler "olur mu böyle şey" der ve beğenmeyiz değil mi?
asıl film şimdi başlıyor.

ups'in ihbarını değerlendiren atf (bureau of alcohol, tobacco and firearms) ekipleri, tarikatın yaklaşık 150 parça silaha ve binlerce mühimmata sahip olduğunu öğrenir. silahların çoğunluğu ar-15 denen, bazı modifikasyonlarla m-16'ya dönüştürülebilen yarı otomatik tüfeklerdir. tarikat binaların yakın oturan komşular, zaman zaman otomatik silah atışları duyduklarını atf yetkililerine bildirir. atf'nin amacı koresh'i dışarıda yakalamaktır. ancak koresh, tekkeyi bekleyen bir yapıya sahiptir. atf, carmel dağı'na operasyon kararı alır. ajanlar, bu tür operasyonlar konusunda deneyimsiz olduklarını düşünmüş olmalılar ki, operasyondan önce iki gün boyunca özel kuvvetler'den saldırı eğitimi alırlar.

atf, 28 şubat 1993'te saldırı kararı alır. atf ekibinden bir personel, postacıya tarikatın adresini sorunca bütün sürpriz bozulur. postacı, koresh'in kayınbiraderidir. koresh, silahlı adamlarını çoktan mevzilere yerleştirmiştir.

atf; 75 personel, 3 helikopter, bol miktarda silah ve mühimmatla binaların etrafını kuşatır. ilk atışı kimin yaptığı taraflar arasında hâlâ bir tartışma konusudur. ancak koresh'in ilk çatışmada yaralandığı bir gerçektir. tarikat üyeleri, helikopterlere ateş açar ve vurmayı başarır. koresh'in odasına yaklaşan atf personelinden biri öldürülür, diğeri yaralanır. atf, el bombası atar ve binanın içine girer. içeriye giren personelden biri daha başına isabet eden kurşunla hayatını kaybeder. bir diğer atf personeli, bina dışında çatışırken vurulur ve ölür. iki saatin sonunda, atf'nin cephanesi bitmeye başlamıştır ama branch davidian'da daha çok vardır. atf'nin iki günlük özel kuvvetler eğitimi, kıyamet gününe inanan bir tarikatla başa çıkmaya yetmemektedir. ilk gün 4 atf ajanı hayatını kaybeder.

kuşatmanın bitmesi için, 50 gün daha vardır.

ürüne el ayak çizip logo yapmak

bakınız veya örnek verip rencide etmek istemiyorum. tanım ve tanım devamı vereyim bari:

kesinlikle grafikerin suçu değildir. grafik sanatçılarımızdan tabelacılarımıza kadar geniş bir yelpaze, onlarca abukluğa imza atıyor. ekmek parası uğruna, müşteri ihtiraslarına ve imlâ hatalarına boyun eğiyor. şu memleketteki turkcell tabelalarının kaçında "turkcell" yazıyor, bir dikkat edin, ne demek istediğimi anlayacaksınız. veya anlı şanlı trilyonluk şirket reklamlarının kaçının reklamı, tüketiciye bir nebze olsun saksıyı çalıştırtacak cinsten, kaçında bu cesaret var?

ama bu, "parasını veriyoz: koy bakalım kolları bacakları, bi de başına şapka tak, heeeeeeeehh" direktifiyle ürüne el ayak çizip logo yapmak, hepsinin üzerinde. yahu arkadaş, adam turbo dizel motor tahrikli dildo üreticisi olsa, ona bile el ayak ekletecek. biriniz de farklı bir şey isteyin. üründen ayrı bir maskotunuz logonuz olsun. siz anlamıyorsunuz veya parasını siz ödüyorsunuz diye şu rezilliğe ısrar etmeyin.

eli ayağı olan ürün logosunu tabelaya basan, bir de altına utanmadan faks numarası yazanlara gelince: bir gece siz dükkanda yokken, faks numaranıza bir rulo tuvalet kağıdı göndereceğim. bu sizin için yapılan son çağrı.

seksi görüntülere kilitleniniz televizyonculuğu

televizyon gazetecileri, onlara ayrılan süre bol geldiğinde kullanmak üzere bikinili manken görüntüsü zulalarlar. zula ve reyting patlatılarak yapılan dolgu işlemine; seksi görüntülere kilitleniniz televizyonculuğu diyoruz. bu ekolde kullanılan başlıca malzemeler şunlar:

"dünya ekseninin 23°26'21".4119 kayık olması"
bu sayede her yıl iki adet yaz mevsimi yaşanmakta; yılda iki kez yılın bikini modası haberi döndüre döndüre verilebilmektedir. 2010 yılının bikini modası diye 2006 yılının bikini modası haberi yayımlansa kaçımızın ruhu duyar, ayrı konu.

"b planı - rio karnavalı"
kış günü tüketilen görüntüler yerine, götmeme göstermenin bir diğer kolay yolu.

"mucize diyet"
"bakın bakın, aynen böyle olmanız mümkün" diye yana yatmış palmiye üzerinde debelenen manken göstermenin bir diğer yolu. mucize diyet, kel merhemi, penis sündürme hapı gibi ürün ve yöntemler gerçekten işe yarasa, emin olun bulanlar hepimize elini öptürmekle yetinmez. ama olsun, fakirin umudu ekmek, obezin umudu kepek.

"muayenehaneye ovalama cihazı alan hekim"
ikiteli'de, ostim'de bir ustanın eline üç beş kuruş sıkıştırılıp yaptırılabilecek medikal cihazı, fantastik bir isimle tanıtan hekim de oldukça iyi bir malzeme. selülit tedavisi kisvesi altında satılan ovalama cihazının tanıtımında, konu mankeni olarak kırkpınar başpehlivanı kulanılmayacağına göre, bir manken de buradan çıkar.

"devedelirten sıcakları geliyor"
yaz aylarında, seyirciyi önce korkutmanın (sebilde kafasını yıkyan/ayran içen random vatandaş), sonra sevindirmenin (kuma bulanan polonyalı manken) meteorolojik adı da bu.

yaran youtube yorumları

video:
[http://www.youtube.com/watch?v=kosJV-48v3s çankırılı şaban yılana bak]

en iyi yorum:
saolasın youtube sayende pavyona gitmiyoruz? pavyon bize geliyor

jüri özel ödülü:
algebra2006 denen? dallama , eleştiriyon ama seyretmedende yapamıyon, günahsa burda ne işin var götüne kodumunun pokemonu:)

adalet ve kalkınma partisi

genel seçimden 10 ay önce:

bir ülkenin kamu personelinin seçiminin yapıldığı sınavla ilgili ortaya çıkan bir şüphe yüzünden, o ülkenin başkentinin cumhuriyet savcısı; sınavı hazırlayan resmî kurumla ilgili inceleme başlatıyor.

ülkenin başbakanının bile konuyla ilgili öyle endişeleri var ki, ülkenin istihbarat teşkilâtının başkanını yanına çağırıp tâlimat veriyor.

ülkenin istihbarat teşkilâtı, savcının elinden bilgileri topluyor; sınav komisyonunda görev yapan 6 akademisyenin geçmişe yönelik tüm telefon konuşmalarının dökümlerini incelemeye alıyor.

aynı anda polis, telefon kayıtları incelenen 6 akademisyenin bilgisayarlarına el koyuyor. sınavın eğitim bilimleri sorularını hazırlayan 6 kişinin bilgisayarlarının, ana belleklerinin kopyası alıyor. adlî emanete konulan bilgisayarlarda, elektronik posta trafiği, sınava ait soruların herhangi bir harici belleğe ya da cd, dvd'ye kopyalanıp kopyalanmadığı tespit etmeye çalışıyor.

cumhuriyet savcısı, bilgisayarların incelemesini bilişim uzmanı polislerin yerine bilgisayar mühendisi bilirkişilerin yapmasını istiyor.

kurumun başındaki isim, görevinden istifa ediyor.

***

genel seçimden iki ay önce:

ülkenin başkentinin cumhuriyet savcısı yanına polisleri alıp, 1,7 milyon kişinin katıldığı o ülkenin üniversite sınavı sorularını basan matbaaya gidiyor. polisin, savcının araştırması yetmiyor, o ülkenin bilimsel ve teknolojik araştırma kurumu, sınav kitapçıklarını incelemek için devreye giriyor.

sınavları hazırlayan kurumun istifa eden eski başkanı: "türkiye, korku imparatorluğu haline geldi. ben de 8 aydır korkumdan konuşamadım" diyor.

burada duralım:
yukarıdaki iki araştırma sonucunda da, herhangi bir suç unsuruna rastlanmayacağını varsayalım. sırf bu şüphe, mit'in tübitak'ın devreye girdiği soruşturmalar, başka bir ülkede olsaydı; muhalefet partileri iktidar partisini eline alır top diye oynardı.

aynı günlerde, aynı ülkenin ana muhalefet partisi genel başkanı:
ülkenin yarısından fazlasının "gomonist anarşik" dediği deniz gezmiş'in heykelinin/parkının açılışını yapıyor.

aynı günlerde, aynı ülkenin muhalefet partisi genel başkanı:
"a, b ise b, c ise a, c'dir" diyor.

bu muhalefet partilerinin "yıprattığı" adalet ve kalkınma partisi, üçüncü kez seçilmek üzere.
seçilemeyeceğine dair en ufak bir şüphe olmadığı gibi, millet "%60 alır mı" diye bahse giriyor.

seçimden sonra, genel merkez merdivenine oturup ağlayacak, kamera görünce cep telefonuna sarılıp el sallayacak muhalefet partiliye sesleniyorum:

taşa oturma amel olursun.

kaynaklar:
(bkz: http://www.hurriyet.com.t...ndem/17462663.asp?gid=381)
(bkz: http://www.hurriyet.com.t...ndem/15690246.asp?gid=373)
(bkz: http://www.hurriyet.com.t...ndem/17462660.asp?gid=381)

canım türkiyem yaa mucx diyen insan

başından aşağı bir tencere tarhana çorbası dökülmeli, ılgıt ılgıt esen rüzgarda kurumaya bırakılmalıdır.

175 boy

ing. 175 oğlan

kastedilen uzunluksa, 1,75 m veya 175 cm olarak yazılmalıdır.
tıpta milimetre cinsinden yazılması gereken durumlar da vardır.

inadına isyankar ölümüne karizma devrimci gençler

"ölümüne karizma" sıfatını duysalar utanırlardı.

haifisch

Alman tiyatro yazarı Bertolt Brecht'in yazdığı ve besteci Kurt Weill'ın müziklerini bestelediği müzikal Üç Kuruşluk Opera'nın ana karakteri Macheath adlı gangster, 'Die moritat von Mackie Messer', popüler adıyla Mack the Knife adlı şarkıda şöyle tanıtılır:

"Und der Haifisch, der hat Zähne,
Und die trägt er im Gesicht.
Und Macheath, der hat ein Messer,
Doch das Messer sieht man nicht."

Türkçesi, yaklaşık şöyledir:

"Köpekbalığının dişleri vardır, dişlerini herkes görür.
Macheath'in bıçağı vardır, (bu bıçağı) kimse görmez."

Rammstein'ın Liebe ist für alle da! albümünde yer alan Haifisch'in nakaratı:

"Und der Haifisch der hat Tränen
Und die laufen vom Gesicht
Doch der Haifisch lebt im Wasser
so die Tränen sieht man nicht"

Türkçesi, yaklaşık şöyledir:
"Köpekbalığının gözyaşları vardır, yüzünden aşağı dökülen.
Köpekbalığı suyun altında yaşar, gözyaşlarını kimse görmez."